Seri Başlangıç Tarihi: 15 Temmuz 2016
Türü: Drama – Fantastik – Korku

___
Sezon Sayısı: 1/?
Bölüm Sayısı: 8
Çıkış Tarihi: 15 Temmuz 2016 (Netflix)
İzlenme Tarihi: 29 Haziran 2019 – 29 Temmuz 2019

Stranger Things çıktığı günden beri hakkında sürekli konuşturan bir dizi oldu. Ne yazık ki dizi izlemeyi pek sevmeyen biri olduğum için başlayıp yavaş yavaş da olsa izleme niyetine hiç girişmemiştim. Dizinin varlığı da aklımdan çıkmıştı bu süreç içerisinde. Haziran ayı sonlarına doğru çeşitli reklam panoları aracılığıyla üçüncü sezonun 4 Temmuz itibariyle izleyiciye sunulacağını öğrendim. Hazır mezuniyet işleri ile uğraşırken stres atacak yeni bir şeyler arıyordum. Bu arayışımın üstüne ilaç gibi geldi ve birkaç gün içinde izlemeye başladım.
İlk sezon Will Byers’ın kayboluşu, Ters-Dünya ve Eleven’ın sırrı ile geçti. Tabii bu kadar bölüm sadece bunlar olmadı. Civarda bu ‘garip olaylar’ dönerken kasaba ahalisinin başından geçenler, karakterlerin ne gibi amaçlar taşıdığı ve gizem perdesinin ardında neyin yattığını deneyler ile keşfetmeye çalışmaları gibi kısımlar hikaye kurumunu, ne kısa ne uzun, tam tadında gerçekleştirmelerini sağlamış.
Hikayede en sevdiğim karakterler sırasıyla Eleven, Jonathan ve Will Byers. Will 8 bölümün sadece 3 ya da 4’ünde gözüküyor olmasına rağmen neden favorim diye soracak olursanız cevabı basit: Canavar Avcısı Will Byers’ın Orijin Hikayesi. Tabii bu tamamen benim tahminim. İkinci ve üçüncü sezonlarda Will’in nasıl bir işlevi olacak bilmiyorum ama ters-dünyadaki tecrübelerinin, hikayenin ilerleyen bölümlerinde katkısı olacağını düşünüyorum. Olasılıklar zihnimde hep daha büyüleyici olmuştur. Dilerim o seviyeye dizide de erişebilirler.
İlk sezona puanım 8/10.
_____
Sezon Sayısı: 2/?
Bölüm Sayısı: 9
Çıkış Tarihi: 27 Ekim 2017 (Netflix)
İzlenme Tarihi: 31 Temmuz 2019 – 12 Ekim 2019

İkinci sezon beklentilerimin altında kaldı diyemem. Beklentilerimi karşıladı da diyemem. Hayranlarının diziyi bu derece sevmelerinin sebebinin ikinci sezon olduğunu sanıyordum. Güzel olmasına güzeldi bu sezon ama tam anlamıyla tatmin ayrılamadım.
İkinci sezonda konunun tekrar Will Byers’ın etrafında şekillenmesi hoşuma gitti. Birinci sezonla organik bir konu bağını devam ettiriyorlardı. Her sezonda D&D canavarlarını düşman olarak göstermeyi sürdürürler umarım. İlk sezon demogorgon, ikinci sezon mind-flayer derken bu yaratıkları hikayeye güzel de adapte etmeyi başardılar. Will’in hive-mind a dönüşmüş olması gerçekten güzeldi. S2E2’nin sonundaki sahne “acaba sonra ne olacak” sorusunu sordurtmayı başarıyordu.
Dizinin renk paleti emin olamasam da birinci sezona göre daha parlak geldi gözüme. Bu iyi bir şey. Canlı renklere sahip yapımlar hep hoşuma gitmiştir. Müzikleri de 80’lerden çekmeye devam etmişler. Güzel de olmuş. Şarkıların çoğuna kulak aşinalığım olsa da içlerinde isimlerini unuttuğum parçaların da var olduğunu fark ettim. Shazam uygulaması sağ olsun hatırlamış oldum.
Bu sezondaki favorim karakterlerim tartışmasız bir şekilde Steve ve Dustin. Mükemmel bir ikili oldular. Bu komik dostlukları üçüncü sezonda daha da pekişecekmiş gibi bir his var içimde. Eleven’ın geçirdiği karakter gelişimi aceleye gelmese çok daha güzel olabilirdi. ‘Kardeşiyle’ topu topu iki bölüm ama senaryoda sadece bir gün süren bir birlikte sonucunda fikirlerinde değişimler meydana geldi. Bu da biraz “meh” dedirtiyor insana. Ancak Jane’in kötü-kız stilini gerçekten beğendim. Jonathan’ı bu sezon o kadar sevemedim. Hatta ilk sezonda bıraktığı olumlu etkiden sonra bu sezon görüşümü nötre çektim diyebilirim. Ekibe dahil olan Mad Max için nötrün bir tık üstü hislerim var diyebilirim.
İkinci sezona puanım 8/10.
_____
Sezon Sayısı: 3/?
Bölüm Sayısı: 8
Çıkış Tarihi: 4 Temmuz 2019 (Netflix)
İzlenme Tarihi: 23 Haziran 2020 – 4 Temmuz 2020

Öncelikle bu sezonu çıkışının tam bir sene sonrasında bitirmiş olduğuma dikkat çekmek istiyorum. Seriye mezuniyet dönemim sırasında başlamıştım. Hatta törende iken arkadaşlarla ettiğimiz sohbet arasında üçüncü sezonun gelişi üzerine konuşmuştuk. Tabii o zaman daha ilk sezonu bile izlemiş değildim. Ancak kısıtlı bilgimle heyecana ortak olabilmiştim.
Üçüncü sezonu gerçekten çok sevdim. Hikayeye yeni eklenen karakterlerle (özellikle Robin) birlikte kadro izlemesi daha keyifli bir hal almıştı. Sezon boyu kulağımıza çalışan synthpop müzikleri 80ler ruh halini damarlarımda hissettirmeyi başardı.
Bu sezonda ufaktan rahatsızlık veren tek bir olay vardı. O da, “bakın ha, bu Ruslar kötü” dercesine kör göze parmak misali tekrar edilen hafif propagandaya kaçan söylemlerdi. O dönemler ABD ve Sovyetler kanlı bıçaklı olsa da meselenin halka bu kadar etki ettiğini düşünmüyorum. Tarihsel tutarlılık bağlamında yaptılarsa bile biraz abartıya kaçmış gibi hissettirdi. Ancak çok büyük bir dert değil.
Sezonun duygusal tonu ve bazı karakterlere daha fazla odaklanmış olmasını sevdim. Hopper önceleri seyirciyle biraz daha mesafeli bir karakterdi. Bu sezonda iç dünyasına daha fazla inmiş olup karakterini tanımış olmaktan mutluluk duydum. Hakeza Billy de hikayeye girdiğinden beri gıcık olduğum biriydi.
Robin, alaycı, eğlenceli ve aklı başında yapısı ile Hopper’dan sonra bu sezonun en beğendiğim karakteri oldu. Finali beğenmiş ve şahsen devamını istemiyor olsam da dördüncü sezon çoktan onaylandı. O yüzden sadece bir dilekte bulunabilirim. O dilek de Robin’i yeni sezonda daha sık görmek olacaktır.
Sezona puanım 8/10. Dördüncü sezonu beklemekteyim.
___
Sezon Sayısı: 4/?
Bölüm Sayısı: 9
Çıkış Tarihi: 27 Mayıs 2022 – 1 Temmuz 2022
İzlenme Tarihi: 12 Haziran 2022 – 11 Eylül 2022

Dördüncü sezon beni genel hatlarıyla epey tatmin etti. Hikayenin ilk bölüm itibariyle bir daha geri dönülemeyecek bir hızla karanlıklaşması çok hoşuma gitti. Eleven’ın geçmişinde aydınlatılamamış bir nokta olan diğer deneklere ne oldu sorusunun cevabını bu sezonda almayı başardık. Ve aldığımız cevaplar yalnızca bununla da sınırlı kalmadı.
Bu dokuz bölümün dizinin kurgusu içinde çok kritik bir rol oynadığını belirtmem gerekiyor. Tüm deneylerin neden yapıldığı, demogorgonlar ve mindflyerın neye hizmet ettiği, Upside Down ile dünya arasındaki geçitlerin nasıl açıldığı ve Eleven’ın mücadele etmesi gerektiği nihai kötünün kim olduğu gibi gerçekten önemli gelişmeler yaşandı.
Böyle önemli bir sezonu izlemiş olmama rağmen hala içimde tam olarak doygunluk hissi almamı engelleyen bir şey var. O da bölümlerin fazla uzun olması. Son bölümün 2 saat 22 dakikalık süreye sahip olması ile bir derdim yok. Son üç bölümün her biri bir film uzunluğundaydı ancak hikayenin temposu o kadar yüksekti ki pek sıkılmaya fırsatım olmadı. Ancak ilk üç bölümün o kadar uzun olmasına hiç gerek yoktu.
Hikayeye yeni karakterlerin eklenmiş olması çok güzeldi. Eddie’yi çok sevmiş olmama rağmen kendisini tanıyabileceğimiz pek fazla sahnesi bulunmuyor. Genelde kendisini onu takip eden kişilerden kaçar halde görüyoruz. Haliyle çılgınlığının ötesinde düşünce dünyasının nasıl olduğuna dair pek ipucu elde edemiyoruz. Henry karakteri de yine yeterince tanıma fırsatı bulamadığımız biriydi ancak onun varlığı zaten gizem yaratmak olduğu için bu gayet kabul edilebilir bir öge oldu.
Max’in bu sezon öne çıkan bir karakter olması beni mutlu eden detaylardan biriydi. Özellikle dördüncü bölüme bayıldım. Eleven’ın geçmişi ve üstü kapalı sırların ifşa edildiği yedinci bölüm ise tartışmasız favorim. En hoşuma giden sahneler de Eddie ile Dustin’in Master of Puppets çaldığı ve Max’in Running Up That Hill dinlerken havaya yükseldiği kısım idi.
Sezona puanım 8.5/10. Umarım beşinci sezon ile güzel bir kapanış yapabilirler.