Van Helsing

Orijinal Adı: Van Helsing (2004)

Yönetmen: Stephen Sommers

Türü: Aksiyon – Fantastik – Macera

İzlenme Tarihi: 2 Ağustos 2019

2 Temmuz sabahı birden aklıma esen bir çocukluk nostaljisi rüzgarına kapıldım ve senaryosunu neredeyse unuttuğum Van Helsing filmini bir daha izleyeyim dedim. Filmin 1 saat 10 dakikalık kısmını o gün izledim ve sonra ara verdim. Geriye kalan bir saati de, izlemeye başladığımdan tam bir ay sonra bugün bitirebilme şansına eriştim.

Aslında bu benim eskiden sık sık yaptığım bir şeydi. Animelere sardığım vakitlerde 2-3 saatlik filmler izlemek benim için çok zor oluyordu. Bu yüzden de filmlere, canımın istediği başka bir vakitte devam etme niyetiyle ara veriyordum. Lisedeyken böyle ara verip unuttuğum ve aylar sonra bitirdiğim çok film oldu.

Van Helsing’e dönecek olursak, film çocukluğumda hatırladığım gibi. Bir hikaye var evet ama fantastik filmler için en ideal basitlikte. Yani seni detaya boğmuyor. “Bir düşman var, ana karakter bunu öldürecek. Aradaki olaylarda da aksiyona doyacaksın. Merak etme biz seni eğlendireceğiz” diye mesajını direkt alıyorsun. Benim nezdimde hem yetişkinlere hem de çocuklara hitap etmek istiyorsan bu formül dışına çok çıkmaması gerek yönetmenlerin. Sonuçta ben bu tarz filmleri evrenin varolma sırrını çözmesini bekleyerek izlemiyorum. Bana baygınlık geçirttirmeden iki saat boyunca kendini izletsin yeterli.

Van Helsing evreni 19. yüzyıl sonralarında geçmekte. Film bana çocukluktan kalma Viktoryan mimari ve stile olan aşkımın, kendisi ile başlamış olabileceğini düşündürttü. Transilvanya’ya gidince mekanlar birden Geç Orta Çağ’a dönüyor olsa da yaratılan anakronizma izleyiciyi rahatsız etmiyor.

Muhtemelen çocukken fark etmediğim bir detayı bu izleyişimde öğrenmiş olabilirim. Helsing, Notre Dame Katedrali’nde Mr. Hyde’ı avlıyor. Mr. Hyde da Quasimodo gibi Notre Dame’ın çatı arasında yaşamaktaydı. Bu gönderme acayip hoşuma gitti. Valerious ailesinin evindeki gizli geçidin olayı da çok hoşuma gitti. Ayna şeklinde bir girişe sahip. Aynanın öbür ucunda Drakula’nın şatosuna giriş yapılıyor. Vampirler aynada gözükmediği için ayna dünyasında da bir izdüşümleri olmuyor. Böylece öteki ucunda ulu orta duran bu geçit esasında sadece insanların vampirlere gizli bir saldırı yapma imkanı sağlıyor. Vampirler kapıyı bulsa bile kullanıp da Valerious evine sızamayacaklardı. Tabii bunu süper özgün bir şey olduğu için yazmadım. Sadece basit bir düşünce olmasına rağmen hoşuma giden bir detaydı.

Filme puanım 6/10. Sürükleyici, keyifli ve akıcı bir film.

Yorum bırakın