Direnişin Melankolisi

Orijinal İsim: Az ellenállás melankóliája (The Melancholy of Resistance) (1989)

Yazar: Laszlo Krasznahorkai

Okuma Tarihi: 10 Kasım 2025 – 6 Aralık 2025

Hikayemiz huzursuz bir kasabaya gizemli bir sirkin gelişi ile şekilleniyor. Sirkin tek gösterisi büyük bir balinadan ibaret. Ancak sirk ile birlikte gelen prens isimli bir “varlık” bir devrim ihtimalini tetikliyor.

Kitabın ilk 10 sayfasını çok net gözümde canlandırarak okumama rağmen takip eden süreçte aynı odak seviyesini tutturamadım. Böylece yokuş aşağı yuvarlana yuvarlana romanın yarısına gelip hiçbir şey anlamadım.

Laszlo noktalama işaretleri konusunda oldukça cimri davranmış. Benim gibi gürültülü ortamlarda bir şeyler okumaya çalışan biriyseniz bu kitaptan uzak durmanızı öneririm. Mutlak bir odaklanma ve sessiz bir ortam içinde okunması gerektiğini hatırlatmak isterim.

Kitabın son yarısını da Werckmeister harmóniák filminin sunduğu görsel materyaller sayesinde daha kolay zihnimde canlandırabildim. Öyle ya da böyle finale ulaştığımda son 10 sayfa beni oldukça etkiledi.

Bir ülkenin dağılışını, bir cesedin toprağa gömüldükten sonra çürüyüşüne benzetmesi ve bunu bilimsel detaycılıkla anlatması gerçek düşündürücüydü.

Esere puanım 6.5/10. Roman iyi olmasına rağmen kesinlikle kolay bir okuma sunmuyor. Anlaşılmasının güçlüğü nedeniyle şahsi puanımı düşük verdim.

Go Ustası

Orijinal İsim: 名人 (Meijin) (The Master of Go) (1951)

Yazar: Yasunari Kawabata

Okuma Tarihi: 10 Eylül 2025 – 17 Eylül 2025

Kitaba dair ne hissetmem gerektiğinden çok emin değilim. Anlatıcının Usta’yı merkeze alarak savaş sonrası Japonya’sına ve insan yaşamına dair getirdiği yorumları okumak keyifliydi.

Ancak Go oyununun özelinde yedinci seviyeden Otake’nin ne düşündüğünü, ne yaptığını, kaçıncı hamleyi mühürlü oynadığını takip etmek beni feci baydı.

İçine düştüğüm can sıkıntısı nedeniyle romanın ince ruhunu kaçırmış olabilirim. Ancak bu gönül alma işini Kawabata’nın başka bir romanını okuduktan sonra tekrar düşünmek istiyorum.

Esere puanım 6/10.

Karanlığın Sol Eli

Orijinal İsim: The Left Hand of Darkness (1969)

Yazar: Ursula K. Le Guin

Okuma Tarihi: 24 Ağustos 2025 – 10 Eylül 2025

Ursula benim en saygı duyduğum yazarlardandır. Kendisine karşı beslediğim bu saygı, eserlerini okumadan evvel başlamıştı. Okuduktan sonra içimde sevgi de tomurcuklandı. Onu sevdikçe, ölümünün dünya için ne kadar büyük bir kayıp olduğunu daha çok hissetmeye başladım.

Bir antropologun kızı olan Ursula her eserinde okurunu sosyoloji, tarih ve kültür üzerine derin düşüncelere sürükleyebilecek meselelere değinmeyi ihmal etmiyor.

Karanlığın Sol Eli ise okumayı uzun zamandır düşündüğüm ancak bir türlü fırsatını bulamadığım bir eserdi. Dahil olduğum kitap kulübü sayesinde okuma şansı yaratabildim.

Kitabın feminist okumalara müsait farklı bir konsepti var. Kış isimli gezegendeki insanlar menstrual döngüye benzetebileceğimiz eşey dönüşümü geçiriyorlar. Ayda bir vücutları dişi veya erkek hormonları üreterek bireyleri kemmer adı verilen cinsel birleşme dönemine sokuyor. Ayın çoğunu cinsiyetsiz geçiren bu insanlar, kemmering sırasında hamile kaldıkları durumda doğum yapana kadar kadın hallerinde kalmayı sürdürüyorlar.

Sürekli değişen ve dönüşen cinsel rollerin var olması nedeniyle insanlar kendi çocuklarının bakıcılığına bile ancak kendi “tenleri”nden ise sahip olabiliyorlar.

Mülkiyet, miras, yönetim erki ve daha nice günümüz dünyasında kalıplaşmış toplumsal inşa varsa hepsini farklı bir gözle ele almamıza sebep oluyor bu öykü.

Hikaye bu yönleriyle dönemi için devrimsel bir nitelik barındırsa da günümüz dünyasında biraz ilkel kalıyor olabilir. Transların varlık hakkı, toplum hayatında yer bulabilmeleri üzerine gerçekleştirilen sosyal çalışmaların olduğu günümüzde tartışmaların konusu bu romanın ötesine geçmiş gibi duruyor.

Her şey bir yana. Ursula Le Guin kendi fikirleri ile var olan ve bunları söylemekten çekinmeyen güçlü ve idealistik bir kadın.

60’ların dinamikleri ve sosyal kazanımların yetersizliği üzerinden esere eleştiri getirmek büyük haksızlık olur. Bu Platon’u, köleliği gerekli görmesi nedeniyle felsefi olarak değersiz görmeye benzer. Yani anlamsız bir saldırıdır.

Esere puanım 7.5/10. Hainish Cycle ın diğer kitaplarını da fırsat buldukça okumayı istiyorum.

At Çalmaya Gidiyoruz

Orijinal İsim: Ut og stjæle hester (Out Stealing Horses) (2003)

Yazar: Per Petterson

Okuma Tarihi: 14 Ağustos 2025 – 21 Ağustos 2025

Sanırım Norveç edebiyatından daha önce hiçbir eser okumamıştım. Per Petterson’ın kaleminden çıkan bu roman ise bir ilki başarmamı sağladı. Kitabın kendisi de ‘en popüler Norveç romanları’ ve benzeri isimler taşıyan listelerde kendine yer bulmuş. Bu sebeple iyi ki okumuşum diyorum.

Romanın ana karakteri olan Trond’un ağzından tüm hikayeyi takip ediyoruz. Kendisi hikayeyi bize anlattığı sırada 67 yaşında evli ve iki kız çocuk sahibi bir adam. Ancak kent hayatından uzakta, kendisini kırsalda inzivaya çekmeye karar vermiş. Bu tecrit hayatı sırasında çocukluğuna dönüyor yer yer.

İkinci Dünya Savaşı’nda Alman şiddetinin zirve yaptığı ve sonra çöküşe geçtiği dönemin Norveç kırsalındaki yaşama nasıl yansıdığını Trond, babası, arkadaşı Jon, Jon’un aile bireyleri ve köydeki birkaç karakterin üzerinden takip ediyoruz.

İçi dolu unutulan tüfek, başarısız at çalma faaliyeti ve sonrasında yaşanan trajediler. Ardından gelen ağaç kesme merasimi ve tomruklarla girilen mücadele derken işin rengi bir olgunlaşma hikayesine büründü.

Trond’un, kızı Ellen ile geçirdiği gün ve Lars ile belli belirsiz kurdukları gönüldeşlik çok hoşuma gitti. Roman genel hatlarıyla hafif bir tatlı yermiş hissi uyandırdı bende. Şerbetli bir tatlının bünyede bıraktığı ağırlık olmadan, ağızda hoş bir tat bırakarak okuttu kendisini.

Esere puanım 7/10. Yazarın Türkçe’ye çevrilen diğer romanlarına da göz atmak istiyorum.

Adem’den Önce

Orijinal İsim: Before Adam (1907)

Yazar: Jack London

Okuma Tarihi: 5 Ağustos 2025 – 11 Ağustos 2025

London’ın diğer yapıtlarına nazaran daha arka planda kalmış bir romandı. Konuştuğum insanların çoğu ya duymamış ya da okumamıştı. Bu durum kitabın geç çevrilmesinden kaynaklanıyor diye düşünmüştüm.

Kitap konu itibariyle ilgi çekici bir tını barındırıyor. Homo sapiens ve öncesindeki insan ırklarının birbiriyle ilişkisini merkeze alıyor.

Hikayemiz 20. yüzyılın modern bir insanı olan ana karakterimizin atavizm sanrıları nedeniyle rüyalarında geçmiş atalarının anılarını görmeye başlamasıyla şekilleniyor.

Anlatıcımızın Kocadiş ismini verdiği iptidai atasının başından geçenleri okurken kendimizi dönemin ruhuna kaptırmaya çabalıyoruz.

Kurgunun başlangıcı hikayeye alışma ile geçtiği için merak uyandırıcı olsa da romanın son iki bölümüne değin arada yaşanan birçok olay benim ilgimi epey kaçırdı.

Üç farklı insan ırkının -Kocadiş’in tabiriyle Ağaç İnsanları, Halk ve Ateş İnsanları- birbiriyle olan etkileşimini görmek oldukça keyifliydi.

Romanda birtakım ırklararası birleşme ve belki de tarihin ilk soykırımına şahit oluyoruz.

London gençliğinde, ABD hükümetinin Amerikan yerlileri için yürüttüğü tehcir ve soykırım politikasına tanık olmuş biridir. Bu durum ona bu romanın trajik gelişmeleri konusunda ilham olmuş olabilir.

Esere puanım 6/10.

Huzur

Orijinal İsim: Huzur (1948)

Yazar: Ahmet Hamdi Tanpınar

Okuma Tarihi: 7 Temmuz 2025 – 28 Temmuz 2025

Ahmet Hamdi Tanpınar ve elbette en başta gelen eserlerinden olan Huzur ile tanışıp kaynaşma evresini çok erteledim. Bunu tam hazır olmamaya mı yoksa kitabı gözünde büyütmeye mi bağlamalıyım bilemiyorum.

Okuma kararını da iki ay önce dahil olduğum kitap kulübü sayesinde aldım. Türk Edebiyatı’ndan ne seçip okusak diye oylama yapmıştık. Sonuç olarak çoğunluğun kararı Huzur romanından yana oldu. Ben de demokrasinin kestiği parmak kanamaz deyip okumaya giriştim.

Roman Milli Mücadele döneminde geçen çocukluğunda ailesini yitiren Mümtaz’ın İstanbul’daki kuzeni İhsan’ın yanına gelmesi ile başlıyor. İlk başta Balkan Harbi’nde geçtiğini düşündüğüm S. isimli şehirdeki çocukluk anılarının Mümtaz’ın 1939’da -2. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde- 20li yaşlarda olduğunu anlamam üzerine Bağımsızlık Savaşı olarak zihnimde güncelledim.

Mümtaz’ın Galatasaray Lisesi’nde okurken, çocuklu ve boşanmış bir kadın olan Nuran’a gönlünü kaptırarak birlikte İstanbul’u turlamalarını okuyoruz kitap boyunca. Nuran’ın eski eşine dönüp dönmeme konusundaki kararsızlığı ve Mümtaz’ın bitip tükenmeyen şüpheleri romanı ismiyle tezat bir huzursuzluk içine sürüklüyor. Buna Suat karakterinin eklenmesi ile birlikte trajedinin tuzu biberi yerine geliyor.

Romanın dili modern Türk okuru için ağır diyebilirim. Sözlük yardımı olmadan okumak bence oldukça zor. Bazen kullanılan kelimeler bir müzik terimi mi yoksa sadece eski bir sözcük mü idrak edemedim. Mahur Beste, Dede Efendi, Acemaşiran, behemehal vb. defalarca tekrar eden sözcük ve isim mevcut. Tekrarlar sonucu insanın bilinçaltına yerleşiveriyor.

Genel olarak romanın okura yaşattığı duygulardan bahsetmem gerekirse şunu söyleyebilirim. Dürüst olmam gerekirse ben pek de eğlenerek okumadım. Bu bir Modern Türk Edebiyatı klasiğidir. Elbette edebiyata ilgi duyan her Türk vatandaşının bu romanı eline alıp okuması gerekmektedir. Bunu destekliyorum. Fakat herkesin keyif alabileceği bir yapım mı bundan pek emin değilim.

Esere puanım 7/10. Beş Şehir ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü de en kısa zamanda okuyup Tanpınar değerlendirmemi öylece tamamlamak istiyorum.

Bir Gemide

bir gemide kapak kitap

Orijinal İsim: Bir Gemide (1978)

Yazar: Ferit Edgü

Okuma Tarihi: 15 Haziran 2025 – 17 Haziran 2025

Ferit Edgü külliyatına bir öykü derlemesinden devam etmeye karar verdim. Bir Gemide isimli bir koleksiyon kitapta kaleme alınış tarihleri 60lardan başlayıp 70lere yayılan altı adet öykü yer alıyor.

Bu altı öykünün genel teması şehir insanın umursamaz, duygusuz, kendine ve çevresine duyarsızlığı üzerine şekillenmiş. Bu mesajı “Kentin Üzerinde Dayanılmaz Bir Koku” isimli öyküde en net halde fark ediyoruz.

Siyaset ve toplum eleştirisini bir arada yürüten “Bir Gemide” öyküsü de oldukça güçlü bir etki bıraktı. Bahsettiğim bu iki öykünün haricinde bir de “Dönüş” isimli hikayeyi gerçekten beğendim. Geri kalanı pek akılda kalıcı olmadı.

Esere puanım 7/10.

Zamanı Durdurmanın Yolları

Orijinal İsim: How To Stop Time (2017)

Yazar: Matt Haig

Okuma Tarihi: 5 Haziran 2025 – 14 Haziran 2025

Kitap kulübümüzün bu ayki kitabı Zamanı Durdurmanın Yolları olarak seçilmişti. Ayın teması Kuzey Avrupa edebiyatı olmasına rağmen bir İngiliz eserinin ayın kitabı belirlenmesi bana garip geldi fakat üzerine muhalefet etmedim. Halkın iradesine saygı duydum ve okumaya başladı.

Matt Haig’in adını Gece Yarısı Kütüphanesi ile duymuştum. Fazla popüler olması nedeniyle biraz önyargı sahibi olmuştum. Fakat bu okuduğum kitap ile o önyargımı kırmış oldum.

Zamanı Durdurmanın Yolları çok hoşuma giden bir konsepti konu almış kendisine. The Man From Earth ve Midnight in Paris filmleri ile bir gönül bağı olduğunu söyleyebilirim. Ancak hikayenin kendine has olan kısımları da oldukça fazlaydı ve güzel bir tat verdi.

Esere puanım 7/10.

Yalan Dolan

Orijinal İsim: Niente di vero (Lost on Me) (2022)

Yazar: Veronica Raimo

Okuma Tarihi: 2 Haziran 2025 – 5 Haziran 2025

Kitaptan ve yazarın varlığından haberim yoktu. Kendi başıma hareket ediyor olsam uzun süre de olmazdı. Kız arkadaşım ile birlikte dahil olduğumuz yeni kitap grubu sayesinde tanımış oldum bu eseri.

Kitap ilk üçte birlik kısımda beni oldukça eğlendirdi. Yeni tanıştığınız çok geveze bir insan size geçmişini anlatıyor gibi hissettirmişti. Fakat kalan kısımda cinsel istismar anıları, takıntılı aile bireylerinin davranışları epey sinir bozucu oldu. Yazarın bu konulara sırf laf olsun diye değiniyor olması ve hicbir yere bağlamadan bir şeyler anlatmaya devam etmesi beni irrite etti.

En nihayetinde elimizde, bize neden yazar olduğunu anlatan birinin otobiyografik eseri bulunuyor. Sevip sevmemek tamamen okura bağlı. Beni çok açmadı.

Esere puanım 6/10.

Sineklerin Tanrısı

Orijinal İsim: Lord of the Flies (1954)

Yazar: William Golding

Okuma Tarihi: 22 Nisan 2025 – 14 Mayıs 2025

Sineklerin Tanrısı belki de okuma yazmayı öğrendiğimden beri bilip tanıdığım bir romandı. Ancak çok popüler olması nedeniyle her zaman bir mesafe soktum aramıza. En nihayetinde okumak, bu stres dolu ülke gündemine denk geldi. Romanın konusu da manidar oldu gerçekten.

Golding bu kitapta adaya düşen bir grup çocuğun iktidar mücadelesi ile uygar kalma ve vahşi yaşamı benimseme isteği arasında kalışını kaleme almış. Romanın ilk yarısında Ralph önderliğinde kör topal bir toplum inşa edilmeye çalışılmışken ikinci yarıda Jack Merridew liderliğinde faşist bir yapılanmanın terör estirmesine şahit oluyoruz.

Romanın ana fikrinin kolayca idrak edilebileceğini düşünüyorum. Golding insanın özünün kötü olduğunu, herkesin içinde iyiliği de barındırdığını ancak bu iyiliği ortaya çıkarmak için çabalamak gerektiğini ileri sürüyor. Doğru bir insan olmak için mücadele edilmediği durumda kolayca kötüye meyil edilebileceğini bize akıllardan çıkmayacak bir şekilde aktarıyor.

Hikayedeki en sevdiğim karakter olan Simon’ın başına gelenler ve Domuzcuk’un trajedisi bana beklemediğim yerlerden darbe indirmiş olsa da bu romanı gerçekten çok beğendim. Finalinin tekinsiz bir şekle girmesi, gerçek bir Bad Ending senaryosundan sonra anlık manevra ile dönülmüş hissi uyandırdı.

Esere puanım 8/10.